Thursday, May 3, 2012

Review | Yol


Yol (1982)
Director: Serif Gören


Average user rating (*****)


From Time Out Film Guide


In Yilmaz Güney's extraordinary Turkish odyssey (filmed by Gören from his script and detailed instructions while he was in jail), five prisoners are allowed a week's parole to journey home. In many ways it's a story about the tragedy of distances: the geographical and historical ones that still separate Turkey, and the distances imposed upon people by a military state and by a heritage that still expects husbands to punish by death wives taken in adultery. A kind of distance, too, makes this a film of the highest order. Its homesickness, for freedom above all, is very particular. Güney can't go home, and completed the film in exile. This perspective gives great clarity to his picture of the state of the nation, a state in suspense where something has to change, which gathers complexity and shifts effortlessly into universal allegory. The film's poetry, its combination of sound and image especially, has an unconscious innocence no longer available to most European and American narratives, and it is inspired by an enormous compassion for the suffering people endure at each other's hands in a world where the strong pick upon the weak, the weak upon the weaker.
Author: CPe
Time Out Film Guide
De­ğer­li ar­ka­daş­lar,

De­ğer­li ko­nuk­lar!..

Bu fil­mi siz­le­re sun­ma­yı, film­den son­ra da film üze­ri­ne ko­nuş­ma­yı çok is­ter­dim. An­cak bi­inen ne­den­ler­den ötü­rü bu­na ola­nak bu­la­ma­dım. Bil­me­ni­zi is­te­rim ki, ne­re­de olur­sam ola­yım, yü­re­ğim hal­kı­mın kav­ga­sı­na ve acı­sı­na ka­yıt­sız kal­ma­yan in­san­la­ra, hal­kı­mın kav­ga­sı­nı ve­ren in­san­la­ra sı­cak­lık­la açık­tır. Siz­le­ri bu duy­gu­lar­la se­lam­lı­yo­rum.

“Yol” Tür­ki­ye-Kür­dis­tan’ı bü­tün so­run ve bo­yut­la­rıy­la an­lat­mı­yor. An­la­ta­maz da. An­cak hal­kı­mın sa­vaş­çı­sı ol­ma­ya ken­di­si­ni ada­mış bir sa­nat­çı ola­rak önü­müz­de du­ran gö­rev­le­rin bi­lin­cin­de­yim. Sa­nat­çı ola­rak dev­rim kav­ga­sı­nın sı­ra­dan bir eri­yim. Yo­lu­muz uzun ve zor. An­cak aşıl­maz de­ğil…

Dev­rim­ci sa­nat dev­rim­ci sü­re­ci an­la­tan sa­nat­tır. Dev­rim­ci sa­nat, top­lum­sal, si­ya­sal, kül­tü­rel de­ği­şim­le­ri ve kav­ga­yı hem ta­nık ola­rak an­la­tan, hem de onu et­ki­le­yen sa­nat­tır. Sa­de­ce ta­nık ola­rak iz­le­mek ve yan­sıt­mak ye­ter­li de­ğil­dir, ay­nı za­man­da bu sü­re­ci et­ki­le­yen bir ni­te­li­ği ol­ma­lı­dır. Bu an­lam­da “Yol”, Tür­ki­ye ger­çe­ği­nin hem ta­nı­ğı, hem de onun de­ği­şi­mi­ni et­ki­le­yen bir ol­gu ola­rak ele alın­dı­ğın­da, dev­rim­ci bir gö­re­vi, iş­le­vi ye­ri­ne ge­tir­mek­te­dir.

Dev­rim­ci mü­ca­de­le­nin he­de­fi si­ya­sal ik­ti­da­rın ele ge­çi­ril­me­si­dir. Si­ya­sal ik­ti­dar bir son de­ğil, bir he­def de­ğil, top­lum­sal dev­ri­min ilk adı­mı, ka­pı anah­ta­rı­dır. Ya­ni si­ya­sal ik­ti­da­rı ele ge­çir­me­den, ik­na için ge­rek­li zo­ru ele ge­çir­me­den top­lum­sal bir de­ği­şik­li­ği yap­ma­nın ola­nak­la­rı yok­tur. An­cak si­ya­sal ik­ti­da­rın ele ge­çi­ril­me­si sü­re­cin­de, zo­run yal­nız­ca açık düş­man­lar, ya­ni em­per­ya­lizm, iş­bir­lik­çi bur­ju­va­zi, fa­şizm ve onun ku­rum­la­rı de­ğil, ay­nı za­man­da, düş­ma­nı yen­me­mi­zi en­gel­le­yen bü­tün ge­ri­ci ku­rum­lar­dır; örf, adet ve ge­le­nek­ler, ya­ni fe­odal ka­lın­tı­la­rın can ver­di­ği her şey. Biz, esas ola­rak, dev­rim­ci mü­ca­de­le için­de bi­le fe­odal yan­la­rı­mı­zı ye­ne­bil­miş de­ği­liz. Fe­odal yan­la­rı­mız gün­lük iliş­ki­le­ri­miz­den, si­ya­sal tu­tum ve ör­güt­len­me­le­ri­mi­ze ka­dar her şey­de ken­di­ni gös­te­ri­yor. Bu­nu yen­me­miz ge­rek­li. An­cak bu ye­niş, bi­çim­sel de­ğil, öz­den ol­ma­lı­dır. Bi­çim­sel ye­niş­ler ya da öy­le gö­rün­me­ler, as­lın­da dev­ri­me de­ğil, ge­ri­ci­li­ğe hiz­met edi­yor… Bi­çim­sel an­lam­da fe­odal tu­tu­mu yen­mek­ten­se, onu iç­ten bir bi­çim­de ku­lan­mak ve de­ğer­len­dir­mek se­çil­me­li­dir.

“Yol”, hem dev­le­tin ör­güt­len­miş bas­kı­sı­nı, hem de fe­odal ge­ri­ci­li­ğin ka­lın­tı­la­rı­nın can ver­di­ği bas­kı­la­rı an­la­tır­ken, önü­mü­ze sa­vaş­ma­mız ge­re­ken güç­le­rin bü­tü­nü­nü ko­yu­yor. Hal­kı dev­rim­ci sa­va­şa ha­zır­la­ma­nın te­mel yo­lu, onu ge­ri­ci alış­kan­lık, yar­gı ve an­la­yış­lar­dan kur­tar­ma­yı em­re­di­yor. Dev­rim­ci sü­reç bu­na ye­ter­li de­ğil. An­cak si­ya­sal ik­ti­da­rın iş­çi sı­nı­fı­nın ön­der­li­ğin­de­ki hal­kın eli­ne geç­me­si ilk adım ola­cak­tır. Ka­dın er­kek iliş­ki­le­ri, sa­de­ce bir cin­si­yet so­ru­nu de­ğil, sı­nıf­sal bir so­run­dur. Her top­lum­sal ya­pı, ken­di­ne öz­gü bir bi­çim­de ka­dın er­kek iliş­ki­le­ri­ne hu­ku­ki, top­lum­sal ve eko­no­mik bir içe­rik ka­zan­dı­rır. Ve bu top­lum­sal ya­pı için­de­ki in­san­lar, ka­dın er­kek ay­rı­mı gö­zet­me­den, so­ru­na ön­ce­lik­le eko­no­mik ve sos­yal sis­te­min be­lir­le­di­ği açı­dan ba­kar­lar is­ter is­te­mez. Be­nim için so­run, “Yol”da, sa­de­ce ka­dın so­ru­nu de­ğil, ay­nı za­manda er­kek­ler so­ru­nu­dur da. Çün­kü ezi­len sa­de­ce ka­dın de­ğil, er­kek­tir de. Ve asıl ezi­len ka­dın de­ğil er­kek­tir. Bir er­ke­ğin ka­dı­nı ez­me­si, ona bas­kı kur­ma­sı, ken­di­si­nin bas­kı al­tın­da ol­ma­sı­nın bir ifa­de­si­dir. Ka­dı­nın kur­tu­lu­şu, sı­nı­fın, ezi­len sı­nı­fın kur­tu­lu­şu ile müm­kün­dür. Ezi­len sı­nıf iş­çi sı­nı­fı­dır ve bu­ra­da be­lir­le­yi­ci güç er­kek­ler­de­dir. Er­kek­le­rin be­lir­le­yi­ci ol­du­ğu bir sı­nıf­ta, ön­ce er­kek­ler son­ra ka­dın­lar kur­tu­la­cak­tır. So­ru­nu ay­dın şe­ma­tiz­mi için­de ele al­ma­ma­lı­yız. Ka­dı­nın kur­tu­lu­şu, ezi­len sı­nıf­la­rın kur­tu­lu­şu­na bağ­lı­dır.

“Yol”, bir­çok­la­rı açı­sın­dan ezi­len ka­dın­la­rı an­lat­mak­ta­dır. Oy­sa, ezen cin­si­yet ola­rak gö­rü­len er­ke­ğin de ezil­di­ği­ni an­la­mak is­te­me­mek­te ya da bu ko­nu­da ka­yıt­sız kal­mak­ta­dır.

“Yol” Tür­ki­ye-Kür­dis­tan üze­ri­ne bir tar­tış­ma ve eği­lim ya­rat­tı gös­te­ril­di­ği yer­ler­de. Bu bir adım­dır; ge­liş­ti­ril­me­si ve de­rin­leş­ti­ril­me­si ge­re­ken bir adım. Her na­mus­lu in­sa­nın bu ge­liş­me­ye kat­kı­da bu­lun­ma­sı in­san­lık gö­re­vi­dir. Hep bir­lik­te hay­kır­mak, in­san­lık su­çu iş­le­yen­le­ri la­net­le­mek ge­re­kir.

Kah­rol­sun As­ke­ri Fa­şist Dik­ta­tör­lük!

“Yol” hal­kı­mın sus­tu­ru­la­ma­yan se­si­dir!

Se­lam… Bin se­lam!..

No comments:

Post a Comment